Yaşadığımız çağın gereklilikleri, yerleşik kültür ve onun bizden beklentileri ile bağ kuramayanlarımız arasından pek çoğumuz psikoloji veya kişisel gelişim okumalarının peşine düşmüşüzdür diye düşünüyorum. Özellikle, hayatını yaşanmaz hale getiren sorunlara büyüteçle baktıktan sonra yerinde saymakla yetinmeyen, kendisi ile yaşam arasındaki pek çok şeyi mevzu edinen ve bu anlamdaki dönüşümlerin peşinde olan, araştıran, okuyan; her gün kalıp bilgilerine ters düşen bir şeyler öğrenmekten sıkılmayan dahası kabuk değiştirmek için diretenlerimiz… Üstelik hepimiz bir dernek kurup bir araya gelsek hem fikir olabileceğimiz şeylerden ilki; pazarlama harikası olarak her yerde önümüze düşen ve “Her sabah kalktıktan sonra aynada kendinize, kendinizi sevdiğinizi üç kere tekrar edin” gibi cümleler sıralayan kişisel gelişim kitaplarının gerçeklikten ne kadar uzak olduğu olabilir. Zira bu tarz yaklaşımlar, kişisel gelişim ya da modern psikoloji türünde ciddiye alınabilir yazınların da itibarına gölge düşürür hale gelmiştir.
Son zamanlarda çevremde de sık rastladığım; bireysel iyileşme çabalarının bir parçası olarak adlandırabileceğim psikoloji alanında okuma yapmak ve bireysel farkındalıkla eyleme geçme haline evrilen bir refleks geliştiğini fark ettim. Bana göre, yeryüzünde nefes alan her bireyin en azından kendi benliği ile gerçek bir iletişim kurabilmesinde elzem olan bir yol bu ve ben de bunun için gelişen doğal bir istekle psikoloji okumalarına başladım. Bir süredir kendi yolumu aydınlatmak için yaptığım bu okumalardan, modern psikoloji alanında başarılı bulduğum kitaplar arasından bir seriye bu yazı ile giriş yapmak istiyorum. Daha gidilecek çok yolum var ancak ilk adımı ülkemizden bir yazar ile atmak ayrı bir sevinç ve umut uyandırıyor bende.
Tabii ki, başkalarının hikayelerine drama sosundan bolca ekleyerek okura sunan ve bence esas meseleyi onca curcuna arasında kaçıran bir anlatım türüne sahip kitapları bu listeye dahil etmeyeceğimi de belirtmek isterim.

Nihan Kaya'nın Kaleminden
Benim son zamanlarda elimden düşürmediğim ve çeşitli ruh hallerine girmeme neden olan seri “İyi Aile Yoktur” kitabı ile başlayan ve devam niteliğinde olan “İyi Toplum Yoktur” ve “Bütün Çocuklar İyidir” kitapları.. Nihan Kaya’nın kaleminden çıkan bu kitaplar ilk etapta, “Nihayet, akademik olmayan – anlaşılır- bir dille ancak titizlikle ve cesaretle bu konuda yazmayı kendine görev edinen birileri çıktı!” dememe neden oldu.
Nihan Kaya’nın kim olduğundan biraz bahsetmem gerekirse; kendisi Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olduktan sonra İngiltere’de University of Essex’te Psikanaliz üzerine yüksek lisansını, doktorsını ise King’s College London’da, daha sonra kitaplaştırılan (2013) Yazma Cesareti: Acının Yaratıcılığa Dönüşümü adlı tezi ile yapmıştır. Ayrıca, 2005 yılından itibaren, Avrupa ve Amerika’nın pek çok bölgesinde psikoloji ve yaratıcılık alanlarında konferans tebliğleri ve konuşmalar gerçekleştirmiş bir isimdir. Türk yazınında roman, öykü, çocuk kitabı gibi pek çok alanda eserler vermiş olmasının yanı sıra İngiltere’de basılan Dreaming the Myth Onwards: Revisioning Jungian Therapy and Thougt (2008) ve Threshold and Pathways between Jung and Lacan: On the Blazing Sublime (2020) kitaplarının da yazarlarındandır. Ayrıca halen MEF Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde Psikanaliz ve Edebiyat derslerini vermektedir.
Gelelim küçük büyük herkesin okuması gerektiğini düşündüğüm bu kitaplara… Öncelikle seri şeklinde bahsettiğim bu üç kitap, yazarın da ikinci kitabının önsözünde belirttiği gibi aslında kendisi tarafından bölümlerinin sıralaması: “İyi Aile Yoktur”, “İyi Toplum Yoktur” olmak üzere tek bir kitap olarak yazılmış ancak İthaki Yayınları tarafından iki ayrı kitap olarak basılmıştır. Daha sonrasında gelen “Bütün Çocuklar İyidir” ise ilk iki kitaba göre daha sade bir dille, hem yetişkinlerin hem de çocukların okuyabilmesi amacına yönelik olarak yazılmıştır. Kaya’nın kitaplarının merkezine aldığı çocukların, kendi haklarından haberdar olabilmeleri adına attığı bu adım da tabii ki takdire şayandır.
İyi aile yoktur ya da paradoks şu ki iyi aile, "İyi aile yoktur" düsturuyla hareket edebilen ailedir.
Bana göre kitaplar, bireyin hapsolduğu katmanları içeriden başlayarak kaldırmakta ve bunu yaparken hem içimizdeki çocuğu (Kaya’nın vurguladığı şekliyle aynı zamanda yaratıcı gücü) hem de ebeveynliği (hem içimizdeki ebeveyn sesini hem de eylem halini) farkındalığa davet etmektedir. Bu anlamda Nihan Kaya’nın seslendiği kitle giderek genişlemekte; her bireyin içindeki küçük çocuğa ve onun zihnine yerleşen ebeveyn sesine seslenmekle beraber her ebeveynlik deneyimini de çocukların ihlal edilen haklarına karşı tetikte olmaya çağırmaktadır.
Sosyolojik bir perspektifle değerlendirdiğimizde ise; nihayetinde her yerde duyduğumuz, yazdığımız, çizdiğimiz ancak asla üzerine eğilme gereği duymadığımız hakların (ki bunlar kısaca; azınlık hakları, kadın hakları, Lgbt hakları şeklinde, literatürde yer alma yaygınlığına göre sıralanabilir) arasında bile görünmez bir hal almış olan çocuk haklarının altını çizen bir bakış açısının Türkçe yazınına kazandırılmış olduğunu görüyoruz. Ve Kaya’nın da yardımıyla akıllara bir hayli geç de olsa bir soru takılıyor; birey olmanın temeli çocuklukta yatarken ve çocukluk en çok manipüle edilebilen, en kırılgan halimizken neden (psikoloji bilimi de dahil olmak üzere) hiç kimse bize bundan bahsetmedi ya da neden her zaman çocuk hakları her mecrada küçümsenerek görmezden gelindi?
Nihan Kaya’nın bu üç kitabını okumak adeta bireysel özgürleşmenin basamaklarına sırasıyla tırmanmak gibi. Kaya, bizlere bugüne kadar öğretilen aile kavramı ve onun çocuk dışında herkesi gözeten değerlerinden sıyrılarak öncelikle bireyi hapseden şekliyle “aile kafesinden” daha sonra da yaygın kültürün bireyin aleyhine bile olsa da kendine göre işlevsel olan ve bireyi kurban etmekten sakınmayan kurallarına (gelenekler, adetler, inanışlar vb.) dikkat çekerek de toplumsalın hapishanesinden kurtulmamız gerekliliğini vurguluyor. Ve bunu yaparken toplumun en küçük yapı taşı olan aileden başlayarak, aslında sorgulanması gereken tüm yapıları bu okumaya en sade örnekleriyle ekliyor. Tabii ki bu sorgulamaya eğitim, din ve her haliyle toplumun oluşumuna katkı sağlayan tüm etmenler de dahil oluyor.
Dolayısıyla Nihan Kaya'nın psikoloji literatüründeki bu kitap serisi beni her ne kadar heyecanlandırsa ve yeni bir yazar ile tanışmamı sağlasa da maalesef herkese kolaylıkla önerebileceğim kitaplar değiller. Bunun için kendimce bir kaç sebebim var. Birincisi beni Kaya'nın anlattıklarından başka bir şey konuşamaz hale getiren bu kitapları önerdiğim takdirde, sevdiğim herhangi bir insan benim kadar sevmezse yaşayacağım hayal kırıklığı, ikincisi ise bu anlamda geniş çaplı ve temelden bir sorgulama metnine açık ve hazır olmayan bir kimsenin üzerinde aynı etkiyi bırakmayacak dolayısıyla bu kitapları keşfetmenin faydasını bu kimselerin göremeyecek olması.. Bir başka neden ise, gördüğüm herkese hediye etmek istediğim bu kitaplardaki yetişkin dünyasına yönelik eleştiriler, kişisel algılandığı vakit bizlere ve tüm çocukluğa Kaya'nın hediyesi olarak gördüğüm bu kitapları okumanın hazzına tam anlamıyla erişilemeyecek olunmasıdır. Ayrıca belirtmeliyim ki kalıp yargılarını sorgulamaktan, değişimden korkan bir kitle Kaya'nın açtığı ve yer yer acı veren bu yolda yürümek için gereken zahmeti göstermek istemeyecektir zaten. Bu anlamda İyi Aile Yoktur ve İyi Toplum Yoktur zaman zaman okuması insanı çok zorlayan, tabir yerindeyse gözü yaşlı bir deneyim yaşatan kitaplar olarak nitelendirilebilir. Ancak güzel olan her şey gibi emek vermeye değecek, hazır olan herkese ve hatta onların çevresindekilere bile ışık tutan bir yolculuğun ilk adımı..
Nihan Kaya'nın naif kaleminden döküldüğü haliyle ; en başta kendi içimizdeki çocuk olmak üzere çocukluğu ve çocuk haklarını savunmadığımız sürece hiçbir sorunumuz tam anlamıyla çözülmeyecektir.
"Yeryüzünde kırgın bir çocuk kalmayana dek yazacağım. "
Nihan Kaya
Yazının devamı için tıklayın !