top of page
Yazarın fotoğrafıSeçil Başcı

Nihan Kaya İyi Aile Yoktur Özet ve Konusu

Güncelleme tarihi: 8 Ağu 2023

Nihan Kaya'dan İyi Aile Yoktur Özet ve Konusu

Çocukluk bir cehennemdir…


Nihan Kaya İyi Aile Yoktur İyi Toplum Yoktur Bütün Çocuklar İyidir

İyi Aile Yoktur Özet

İyi Aile Yoktur özetine gelirsek...

Çocukluk neden bir cehennemdir? Şöyle açıklıyor Nihan Kaya: “ Çocukken bize yapılan yanlışların yanlış olduğunu bilmememiz.” Daha sonrasında bu yanlışları değerlendirebildiğimizde ise artık çoktan yetişkin olmuş olmamızdır. Kaya’ya göre çocukluğun başlıca travması da bizzat bu durumun içindedir. Neden ve nasıl olduğunu anlayamadığımız bir acının içerisinde yalnız ve dilsiz kalışımız çocukluk deneyimini cehenneme çeviren şeydir.


“Yerleşik bakış açımız, çocuğun ne zaman, neden ve nasıl acı çektiğini fark edebilmemizi önler maalesef. Daha kötüsü, yetişkinin farkında olmadığı bir şeyin farkına çocuk da varamaz. Çocuk, acı çektiğini bilmeden, anlamadan, tanımlayamadan acı çeker.”


Kaya’ya göre, en iyi anne - baba bile çocuğuna zarar verir, zaten bu zararı örtbas edebilmek için anne-babalık, kültür içerisinde dört bir yandan kurumsallaştırılmış ve kutsallaştırılmıştır. Ailenin çocuk dışında herkesi haklı gören ve kutsallaştırılan değerleri, daha sonra eğitim sisteminin de yardımıyla bütünleşik bir içselleştirme sürecinden geçerek ileride yerleşik kültür, devlet mekanizmaları ve toplumsal kurumların işleyişine uyum sağlayan bireylerin yetiştirilmesine katkı sağlamış olacaktır. Bu nedenle bütün sistem ne kadar sınırları ihlal edilip sömürülürse sömürülsün çocuk haklarını bunca zamandır görmezden gelmekte ve her türlü ebeveynliğin arkasında durmaktadır. "Ve bir insanın en olumsuz, en sağlıksız yanını gösterdiği kişi, her zaman, çocuğudur. "

“İnsanın çocuğuyla ve genel olarak çocuklarla ilişkisiyle yüzleşmesi, kendi çocukluğuyla yüzleşmesi demektir.”

Saygı İtaat Değildir

Kaya’nın üzerinde durduğu bir başka konu ise bizim kültürümüzde algılanış şekli ile “saygı” ve “ego” kavramlarıdır. Kültürümüzde ebeveynlere saygı, büyüklere saygı, öğretmene saygı, devlete saygı gibi kalıplar altında, esas anlamından uzaklaştırılarak kişilere itaat alışkanlığı kazandırılır hale gelindiğini ifade etmektedir. Nihan Kaya, bu durumun sonucu olarak, “büyüğe saygı” adı altında kendini “aşağıda - alt” hissettirdiğimiz ve üstüne itaati öğrettiğimiz çocukların da gelecekte kendisinden “alt” konumda gördüğü herkese ve her şeye aynı tavrı gösterme fırsatı kollayacağını belirtmektedir.



“Çocukların, asgari saygıya herkesten çok ihtiyacı vardır; çünkü egoları zayıftır ve bu egonun sağlıklı şekilde gelişebilmesi için çocukluk dönemindeki destek, bir daha asla yeri doldurulamayacak kadar önemli bir yere sahiptir. Bugün ‘ego’ sözcüğü maalesef yanlış biliniyor. Sağlıklı, güçlü bir egoya sahip kimse, kimseyi ezme ihtiyacı duymaz. Başkalarını ezme isteğine, tam tersine, egosu çocukken yeterince destek görmemiş ve sonrasında da gelişmemiş kimselerde rastlanır.” 

Çocuğu korumakla onu pasifize etmek arasındaki çizgi o kadar ince ki…


Nihan Kaya İyi Aile Yoktur Konusu Özeti ve Analizi


“Bizim düşüncelerimizin sesinden çocuğun kendisi bile kendi sesini duyamazken, biz onu nasıl duyalım?”


“Kendisine ihanet etmeyi öğrettiğimiz çocuğun bize ve hayata karşı dürüst olmasını bekleyemeyiz. Ve sizin karşınızda ezilmesini öğrettiğiniz çocuğun, yarın öbür gün başkaları karşısında ezilmemesini, omurgası dik, sağlam durmasını beklemeyin!”


Kaya’nın kitabının birinci bölümü çocuğun aslında nasıl da her birimizden “ayrı” ve “yeni” olduğunu ve bu durumun birey olma, kendini gerçekleştirme ve yaratma yolunda esas mesele olmasına rağmen büyük resimde gözden kaçırıldığını anlatmak ister gibidir. Ancak bunu yaparken, şimdiye kadar olan bakış açımızın yetişkin dünyasının yerleşik düzenine göre olmasından kaynağını alan sığlığında; onu topluma kurban edişimizi neredeyse zarifçe diyebileceğim tasvirlerle ancak bakması zor kanlı bir tablo gibi gözlerimizin önüne sermektedir. İşte burada kitap hem bir özeleştiri kapısı araladığı hem de fark edilmemiş, ayrımına varılsa bile asla dokunulmamış ve hatta hakkı verilmemiş çocukluk travmalarından kalma yaralara parmak bastığı için okuması duygusal anlamda zorlayıcı bir hal alıyor. Ayrıca belirtmeliyim ki Nihan Kaya’nın bunu yapmaktaki amacının ebeveynleri topyekûn bir eleştiri bombardımanına tutmaktan ziyade her bireyin kendi çocukluğu ile yüzleşmesi amacıyla yaptığı da anlaşılıyor. Zira Kaya’nın da belirttiği gibi kendi içindeki çocukla ve çocukluk travması ile yüzleşemeyen bireylerin ilk kurban ettikleri kişi yine kendi etraflarındaki çocuklar olmaktadır. Ve bu kısır döngü kuşaklarca aktarıldığı sürece hiçbir toplumsal sorunumuz çözülemeyecektir. İşte çocukluğu nasıl algıladığımız ve çocuk hakları ile ilgili pozisyon alış şeklimiz bu yüzden önemlidir.



“Ne yana baksam, ne yana baksam, ne yana baksam yanakları her gün semiren, temiz, ütülü kıyafetleri üzerlerine her gün ayrı bir özenle giydirilen, sıcak tutulan, buna karşılık, bir “kişi” olmak üzere doğan ve bir “kişi” olmayı biteviye isteyen kişilikleri her geçen gün daha da ezilen, baltalanan, bedenleri büyürken ruhları her geçen gün daha çok solan, üşüyen, ölen, sömürülen, işkence gören çocuklar görüyorum ve bu durumu düzeltebilmek için, diğer yazdıklarımın üzerine böyle bir kitap yazmak ve bu satırları okuyanlardan da bunları erişebildikleri herkese anlatmalarını rica etmek, burada yazdığım ve yazamadığım şeyleri gidebildiğim her yerde ulaşabildiğim herkese gücüm yettiğince anlatmak dışında bir çare bulamıyorum.”

Nihan Kaya’nın çocukluk ile ilgili yazdıklarını daha genel bir perspektiften değerlendirebilmek amacıyla modern psikoloji okumaları yaptığımızda modern psikoloji tezlerindeki çocuğun yerleştirildiği konuma bakarsak eğer; gözümüze çarpan ilk noktanın bilimsel temellendirmelerin bile açıktan çocuğu suçlar/ kötüler nitelikte olacağıdır.


Modern psikolojinin temellerini atan isimlerden birisi kabul edilen Freud’un benlik gelişimi ile ilgili tezleri bunu en açık şekilde gösteren örneklerdendir. Kaya’nın da kitabında dikkat çektiği gibi, Freud kendisine terapiye gelen hastalarının hemen hepsinin ortak noktasının çocuklukta yaşadıkları travmalar olmasını fark etmesine rağmen bu durumu görmezden gelir ve ebeveynliği dolayısıyla da aile kurumunu eleştirmektense suçu çocuğa atmayı yeğler. Çünkü böylesi bir durumda toplumsal kabul görmesi daha kolay olacak ve böylelikle arzuladığı çapta bir tanınırlığa ulaşmış olacaktır.


Ancak Kaya’nın da ifade ettiği şekilde; depresyondan, anksiyeteden ve özgüven eksikliğinden mustarip olan, ama çocukluğunda benliği anne- babası tarafından derin şekilde yaralanmamış tek bir insan bile gösteremezsiniz. Hepimizin bir iç sesi vardır. Depresyon, anksiyete, özgüven eksikliği gibi durumlar, iç sesimizin kendimize karşı sertleşmesidir.


Nihan Kaya İyi Aile Yoktur Özeti Konusu ve Analizi

Hayat hiç kimsenin yaratıcı olmasını istemez


Nihan Kaya, kitabının ikinci bölümünde modern eğitimin tarihçesinden ve onun iktidar konumunda bulunan her güç tarafından nasıl işlevsel bir silah gibi kullanıldığından bahsediyor.



Özellikle söz konusu birey ve öz-değer olduğunda, yönetim mercilerinin, kitlenin tavrı çok açık ve nettir. “Ağaç yaşken eğilir” deyişinde olduğu gibi; toplumun en küçük yapı taşı olan aileden başlayarak öğretilen hikmetinden sual olunmaz kutsalları, her büyüğe (Baba, Devlet Baba, Allah Baba…) itaat etmeyi ve boyun eğmeyi daha çocuk yaştan itibaren benimsenip eğitim hayatı boyunca da içselleştirilmeleri gerekir ki bir yığından sıyrılabilecek,  emirleri sorgulayan, hayır deme hakkı olan, yaratıcı özünün sesini dinleyen, özgün  bireyler yetişmesin! Dolayısıyla da her toplumun can damarları olan ailenin yeniden üretilmesi aracılığıyla da ordulara asker, fabrikalara işçi olabilecek nitelikte insanların devamı gelebilsin. 


Dünyanın bu kadar çıldırmış olması, hep iyiyi ve güzeli yaratmak isteyen yaratıcı potansiyelimizin doğduğumuz günden hatta öncesinden itibaren önleniyor olmasından kaynaklanıyor. Anne - babanın çocuğa verdiği zararı dünyanın bireye verdiği zarardan ayıramayız; bunlar aslında aynı kötülük kökünden geliyor. Kendi içimizdeki çocuğun kendisini gerçekleştirmesine engel olmamızla reel çocuğumuzun kendisini gerçekleştirmesine engel olmamızın aslında hep aynı şeyler olduğu, birbirinden ayrılamadığı gibi.”


Evlatların Anne – Babaya Öfkesi Aslında İyileşme Sancısıdır


Bir insanın düşüncelerine katılmadığınızı söyleyebilirsiniz ya da fikirlerini eksik bulduğunuzu da ama yanlış ya da eksik hissettiğini söyleyemezsiniz. Bir duygu bir insan tarafından hissediliyorsa varlığı inkâr edilemezdir. Ancak ve ancak, o kişinin neden öyle hissettiğine dair düşünsel bir çabaya girilebilir. Söz konusu olan; her şeyi dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren çevresindeki insanları taklitle öğrenen; onların doğrusunu doğru kabul eden ve koşulsuz sevilme ihtiyacı içerisinde olan çocuklar ise duyguların kabul görmemesi, reddedilmesi hatta bundan dolayı çocuğun kendisini ifade etmesinin önüne geçilmesi çocuğun benlik algısını zedelemektedir. Kaya’nın da vurguladığı gibi kültürümüz bu noktada; kutsallaştırdığı anne - babanın her hareketini “fedakarlık” adı altında sorgulanamaz hale getirmekte, acı çeken çocuğu görmezden gelerek, kendisine yabancılaşan, anne – baba tabusunun eleştirilemez kabuğunu kıramadığı için acılarını ve hayal kırıklıklarını ifade edemeyen sağlıksız bireylerin inşasına yardım etmektedir.


“Ruhsal acılar, kimsenin görmediği prangalarla yaşamaya benzer. Herkesin prangaları farklıdır. Dışarıdan biri, bizim neden o prangaları çıkarıp hayatımıza engelsiz devam etmediğimizi anlamakta güçlük çeker… Prangaları bileğimize bağlayan şey, çocukken ifade etmemeyi öğrendiğimiz, sonra da farkına varmamayı öğrendiğimiz gerçek hislerimizle reel yaşantımız arasındaki kopukluktur. Anne – babalarımızı ve anne - babalığı idealize ettiğimiz sürece, anne- babanın çocuğa yaptığı yanlışı haklı çıkarmaya çalıştığımız sürece o kopukluğu tamamen kapatabilmemiz çok zor.”

Çocuk Kimseye Borçlu Doğmaz


Nihan Kaya’nın cesaretle mercek altına yatırdığı bir başka kalıp yargı ise kültür içerisinde ebeveynliğin kutsallaştırılırken bir başka tabu olarak karşımıza çıkan “fedakâr anne” dir. Bu tabu bir taraftan kadının omzuna bir bireyin taşıyabileceğinden çok daha fazlasını sırtlamasını öngörürken bir taraftan da dünyaya gelme aşamasından yetişkinliğe erişene kadar hiçbir noktada fikri sorulmayan bir canlıya yöneltilen “senin için ben neler yaptım”, ya da “ne yaparsan yap hakkımı ödeyemezsin” şeklindeki cümlelerle onun her türlü muameleye maruz kalmasını normalleştirmektedir.


“Bütün kötülükler, iyi niyetle yapılır. Bir şeylerin ‘feda/ kurban edilmesi’ gerektiği düşüncesi, feda etmedeki kötülüğü görebilmemizi engeller. Nazilerin Yahudileri katletmesi ve Yahudi toplumunun da İsrail’i kurup kendilerine yapılanları Filistinliler’e yapma hakkını kendinde görmesi, çocukken ‘iyi evlat’ olalım diye kendimizi anne – babamıza kurban etmemizle ve sonra da çocuğumuzu bize, vatana, ailemize, toplumumuza, büyük bir ideale sözde ‘kendi iyiliği için’ kurban etmemizle aynı şekilde işliyor.”


Kaya’nın bu aşamada altını çizdiği başka bir nokta; ebeveynlerin, ebeveyn olmayı düşünen bireylerin öncelikle fark etmesi gereken şey; dünyaya getirdikleri canlının fiziksel ve ruhsal sağlığından sorumlu olduklarıdır. Bir çocuğu dünyaya getirme kararı aynı zamanda her şart ve koşulda kendisine sevgi, kabul ve güven hissinin karşılıksız olarak verilmeye hazır olunduğuna dair söz vermek demektir aynı zamanda. Dolayısıyla, yaygın kültür ne derse desin, buna hazır olmayan bireylerin çocuk yapmama gibi bir hakları her zaman saklıdır.


Kitabında sıkça Alice Miller’a atıf yapan Kaya’nın, Miller’ın ifadesiyle aktardığı şekliyle: “Çocuk, bir oyuncak ya da kedi yavrusu değildir; potansiyellerini geliştirmesi için büyük miktarda sevgi, ilgi, bakım isteyen bir ihtiyaçlar yumağıdır. Buna hazır olmayan insanlar, çocuk yapmamalıdır.”

Son olarak, Nihan Kaya peki “iyi aile” nedir veya nasıl oluru da açıklama girişiminde bulunuyor. Aslında “iyi aile” bize öğretilen bu kalıp yargıların tuzağına düşmeyen, yeniye ve değişime açık olan, çocuğun birey olmasının karşısında engel olarak durmayan tam tersine her haliyle ona saygı duyan, onu kendi benliğinden ayrı bir başka birey olarak görebilen ailedir. “Ben aileyim. Ben bilirim. Benim dediğimi yapacaksın. Ancak benim dediğim gibi yaşarsan seni sevebilirim.” demeyen ailedir. Düşünme reflekslerini kaybetmiş, sorgulama gerekliliği duymayan bir kitlenin dayatmalarının karşısında çocuğunun sesini duyabilen ailedir!


Toplumlar olarak, ekonomik, politik, sosyal tüm sorunları, çocukluktan, çocuk haklarından, sanattan, yaratımdan, içimizdeki yaratıcı güçten ayrı şeyler olarak görüp onları önceleyerek esas sorun olarak gördüğümüz takdirde hiçbir sorunumuzu da çözemeyeceğiz demektir.


Nihayetinde kitaba genel bir bakış attığımda ise; anlatım dili ve odak noktası başta olmak üzere her anlamda etkileyici bulduğum Nihan Kaya'nın kitabını hipnotize olmuşçasına, her satırının altını çizerek okuduğumu söylemem gerekir sanırım. Eminim deneyimlenen bütün çocukluk halleri ne kadar çeşitli ise bu kitaptan da bir o kadar ayrı cümle okurun dikkatini tam on ikiden vurarak zihninde uzun süre yankılanacaktır...


Kitap Ölçer Puanı: 9.9/10


950 görüntüleme0 yorum

İlgili Yazılar

Hepsini Gör

Comentarios